Cevabını merak ettiği her soruyu sormak ister insan . Cazibe sorulan sorunun sorulma şeklinde ve içeriğinde saklı. Verilebilecek tüm cevap olasılıklarını ihtiva edebilecek şekilde “Güçlü Sorular “sorman gerekiyor tatminkar bir iletişim ve bilgi edinebilmek için . Neyin peşindesin sen? Yanıtı ne olurdu sizce…
Güçlü soru sorma kavramı burada devreye giriyor. Güçlü sorular sormak; başkalarının olaya bakış açısını öğrenmenin, onu dinlemenin görüşlerini doğrulamanın ve temel amaç olarak iletişimde verileri kullanarak iki taraf arasında bir köprü kurmanın en doğru yoludur. Odaklı sorular sorarak karşı tarafı “aktif dinleme” ile dinlersen, konuya hakimiyetini ve merak duygunu öne çıkartırsın. Sen aktif ve tarafsız dinlediğinde ise önyargılar ve varsayımlar çöker. Soru sormak değil, güçlü soru sormaktır temeldeki ilke, bu arada parantezle söylemek isterim ki, güçlü soru sorabilmek bir liderlik özelliğidir.
Güç ihtiva eden sorular nelerdir peki? Literatürde bu tür sorulara “açık uçlu sorular” deniliyor; cevabının kısaca “evet, hayır” olmadığı kapalı sorular gibi değildir bunlar. Daha çok yorum ve bakış açınızın, veriler ile desteklendiği hatta ispat edilmeye çalışıldığı sorulara daha uygun bir tanım olurdu. Ne, Neden, Nasıl, Başka?… gibi soru kalıpları ile başlayan soruları bu kapsamda değerlendirebiliriz. Örneğin ; “Kendini neden bu kadar çok suçluyorsun?” diye sorulduğunda kısa cevap da verilebilir, uzun uzun analiz yapılarak bu cavabı destekler örnekler ile desteklenen bir açıklama da yapılabilinir. Cevabının ardından hemen ikinci soruyu iyi seçmek gerekir, eğer konuyu sonuçsuz bırakmak istemiyorsan; “Kendini bu kadar suçlamayı bıraksan ne olur? “Bu soru çözüm odaklıdır, cavap verecek kişi artık kafasından bu soruna karşı geliştirdiği çözüm önerilerini alt alta sıralar ve size alternatifler üreterek sizin fikirlerinizi almak istediğini gösterir. İşle bu bir diyalogdur, monolog değildir. Her diyaaloğun sonunda mutlaka o konu ile ilgili bir kazanım vardır.“Başka …? “ ile başladığınız final sorusu ile bir yolculuğa artık çıkmış olursunuz.
Bu aşamada dinlemenin çok büyük bir ehemmiyeti vardır. Dinlerken “Empati” kavramı devreye girer. Aktif şekilde fakat empatik olarak dinleme yapmanız, olayda tek taraflı düşünmeden, doğru analizi yapmanızı ve yanılgı katsayınızın düşürülmesini sağlar. Dinlemeyi bu safhada biraz açmakta fayda var: Anlatabiliyoruz ancak sessizce dinleyemiyoruz sanki millet olarak, ne dersiniz? Açalım biraz bunu; Şöyle ki karşı taraf bir hikayesini veya bir tezini veya bir anısını anlatıyor olsun. Onun anlattıklarını onu dinlediğimizi gösterir şekilde onaylama mimkileri ile, bazen de çıkardığımız- hı hı , evet, tabi.. gibi aktif dinleme yüklemli kelimeleri ile dinlemeliyiz. Bu dinlemenin ardından “takip soruları” sorarak örneğin ;”peki sen olsan…, “onun fikirlerini almanın yolunu açın, ancak asla öğüt vermeden yapın bunu. Bu arada bir de karşı tarafın anlattığı hikayeye benzer sizin veya bir yakınınızın başınızdan geçen bir hikayeyi anlatarak konuşmayı nötürleştirip öldürmeyin sakın. Aha da aynısı benim halamın gelininin oğlunun başına geldi derken… J
İletşimlerde yapılan en büyük hatalardan biri, aktif dinlesen de konuşmaya odaklanmak yerine, bu konuşmanın sonucunda soracağın soruya odaklanmaktır. Bunu biz Türk milleti çok yapıyor gibiyiz. İstatiksel veriler ile destelenen bu hipoteze göre yabancı dili bile bu yüzden zor öğrenebiliyoruz. Anı yaşayıp da karşımızdakini dinlemiyoruz ki , onun anlattıklarından ziyade, biz nasıl bir yanıt vereceğiz ona odaklanarak tek taraflı ilerliyoruz. Neticede ne konuyu anlayabiliyor, ne karşıdakine empati ile yaklaşıp değerli olduğunu ona hissettirebiliyoruz. Hatta konuyu anlamadığımızdan komik durumlara da düşebiliyor, kel alaka bir soru ile düştüğümüz gülünç durumu taçlandırabiliyoruz . Haliyle ağzımızdan çıkan ile kulağımız arasındaki mesafe uzadıkça uzuyor, netice bir fiyasko oluyor elbette ki…
Güçlü soru sormak bir liderlik özelliğidir. Lider olmak ise birçok tartışmada acaba doğuştan mı gelen bir özellik ,yoksa yetiştirilme tarzından sonradan ediniliebilir mi derken, ben sonradan da edinilebiliri savunan taraftayım. Bir eylemde başarı istiyorsan kilometre yapmalısın yani en az onbin saat çalışırsan, belki bir Fazıl Say kadar değil ama piyano çalmayı öğrenebilirsin, eğer on bin saat topluluk önünde sunum yampayı çalışırsan, bugün siyaset meydanlarında gördüğün , o hayranlıkla dinlediğin lider dediğin kişilerden çok daha etkili konuşabilirsin… Doğuştan değil bence…
Toparlarsak, etkili soru sormak bir etken eylemdir. Soru sorduktan sonra, cevap aktif şekilde dinlenip empati kurulacak ve takip soruları ile ortaya atılan argümanın altı doldurulacak. Kendi fikirlerin eklenecek , bu eklenti yapılıken mutlaka verilerden ve istatiksel bilgilerden kaynak belirtilerek faydalanılacak, önerinizi verirken “ Siz bu bilgiyi nereden biliyorsunuz?” sorusuna herdaim hazırlıklı olunacak.
Sevgiyle kalın.
Pınar Kabil
www.erete.com.tr
pinar.kabil@erete.com.tr